Erzincan’ın manevi şahsiyetlerinden olan Muhammet Beşir Hazretlerinin hayatını Terzibaba Mezarlığı Müdürü Murat Uslu kendine has üslubu ile anlattı.
Erzincan’ın manevi şahsiyetlerinden olan Muhammet Beşir Hazretlerinin hayatını Terzibaba Mezarlığı Müdürü Murat Uslu kendine has üslubu ile anlattı.
Beşir Efendi Hazretleri, 1865 yılında Erzincan’ın Saztepe köyünde dünyaya gelmiş daha sonradan Karakaya köyüne yerleşmiştir. Hem anadan hem babadan Hz. Hüseyin (r.a) Efendimiz’in soyuna dayandığını torunu Abdurrahim Reyhan Hazretleri birçok sohbetinde dile getirmiştir.
Hatta elinde bulunan seyyidlik şeceresini mütevazılık yapıp bir duvarın deliğine sokup üstünü de çamurla sıvamıştır. Pîrî Sâmî Hazretleri’ne intisap edip, irşad görevi aldıktan sonra Üstâdı’nın; “bir posta iki aslan oturmaz.” Emri doğrultusunda ilk dergâhını Otlukbeli’nde daha sonradan da Tercan ilçesi Edebük köyünde kurup, irşad faaliyetlerine devam etmiştir.
1912 yılında Üstâdı Pîrî Sâmî Hazretleri’nin dünyasını değişmesinden sonra Erzincan merkeze gelip şehrin hemen kıyısında bir alana dergâhını kurarak irşad faaliyetlerine başlamıştır. Hatta dergâhını kurduğu yerin etrafına sevenleri tarafından yapılan evlerle orası Mecidiyeyi Sağîr diye bir mahalle haline dönüşmüştür.
Rus ve Ermeni işgalinde muhacir olarak Kırşehir’e giden Beşir Efendi Hazretleri Kırşehir’de de irşad faaliyetlerine devam etmiş, yaklaşık bir buçuk yıl kadar Kırşehir’de hizmetlerini sürdürmüştür. Erzincan’ın kurtuluşundan sonra tekrar Erzincan’a dönmek isteyen Beşir Efendi Hazretleri; Kırşehir ahalisinin yoğun baskısına, yoğun talebine rağmen ille de Erzincan’a dönmeyi murat etmiş ve tekrar dönüp Erzincan’da irşad faaliyetlerine devam etmiştir.
Ne var ki, 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu ile başlayan sıkıntılı sürecin baş aktörüdür artık Erzincan’da. Eline ulaşan tekkelerin kapatılmasına yönelik emri alıp dönemin Erzincan müftüsünün yanına gider. Müftüye: “Siz, bu şehrin müftüsüsünüz. Şeriatte, tarikatte zahir emre bağlıdır. Bu elimdeki emre bir fetva verirseniz; ben, dergâhı o zaman kapatabilirim. Aksi takdirde assanız da kesseniz de ben bu dergâhı kapatamam.” diye müftüye çıkışır. Müftünün günler sonra verdiği fetvaya istinaden yapacak başka bir şeyi olmadığını anlayan Beşir Efendi Hazretleri, içi kan ağlayarak tekkeyi kapatmak zorunda kalır. Kışın şehir merkezinde, yazın sıcak günlerde Karakaya Köyü’nde sade bir hayat sürmeye devam eder. Sohbet etmez, irşad faaliyetinde bulunmaz, sakin, sessiz bir hayat sürmeye başlamıştır artık.
Şehirde bir dedikodu dolaşmaya başlar. Ezanın kaldırılacağı ya da bir sürü halin cereyan edeceği dedikodular dönmeye başlar. Merak edip şehir merkezine gelir. Şehir merkezine geldiğinde ezanın Türkçe’ye döndüğünü öğrenir ve buna çok aşırı üzülür.
Yıllardır sessiz sedasız olan Beşir Efendi Hazretleri, ihvanı toplayıp karşısına geçer ve der ki: “Şimdi ben bir dua edeceğim. Bu duaya sizlerde –âmîn – diyeceksiniz” diye sıkı sıkıya tembihler ve ellerini kaldırıp dua etmeye başlar. “Ya Rabbim! Dergâhlarımızı, tekkelerimizi kapattılar. Sabrettik. Ses etmedik. Sarığımızı, cübbemizi çıkardılar, sabrettik, ses etmedik. Lâkin bu ezanın bu hale dönüşmesini bu beden kaldırmıyor. Allah’ım al emanetini!” Diye dua eder. Duaya – âmîn – der ihvanlar demesine ama müthiş de bir figân kopar. Çünkü; naz makamındaki kulun niyazını geri mi çevirirler?
Birkaç gün sonra hastalanıp yatağa düşer Beşir Efendi Hazretleri. Son günlerinde, son demlerinde bir doktor getirilir tedavisi için. Doktor gelip yorganı açtığında göğe doğru uzanan bir nur halkasını görür. “Maşallah, maşallah, kapatın, kapatın” der. “Bu bizlik değildir.” Deyip evi terk eder. Zaten ondan hemen sonra da yıl 1932’de Beşir Efendi Hazretleri dünyasını değişmiştir.
O da artık rahmeti Rahman’a kavuşmuştur. Beşir Efendi Hazretleri’nin türbe-i saadetleri, Terzibaba Mezarlığı’nda ve Terzibaba Hazretleri’ne yakın bir alanda; sevenlerinin gönül bağlılarının yaptırdığı, mütevazı türbesinde yine sevenlerini yine gönül bağlılarını bağrına basmaya devam ediyor.