SON DAKİKA
hava
Google News

BİRLİK VAKFI’NDA DİJİTAL VE TEKNOLOJİK DÖNÜŞÜM ANLATILDI

Son Güncelleme :

05 Nisan 2022 - 12:49

/ 501 views kez okundu.
reklam
BİRLİK VAKFI’NDA DİJİTAL VE TEKNOLOJİK DÖNÜŞÜM ANLATILDI
reklam

Birlik Vakfı Erzincan Şubesi’nin düzenlediği “Dijital ve Teknolojik Dönüşüm” programda konuşan EBYÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vehbi Aytekin Sanalan, “Teknoloji ile dönüşen hayatları ve değişen insanlar”ı anlatarak, geleceğin insanı ve teknolojisi ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Birlik Vakfı Erzincan Şubesinde 2018 yılında yaptığı bir programda dijital dönüşümle ilgili bazı öngörülerde bulunduğunu, bu öngörülerinin gerçekleştiğini, bugün ise bundan sonra olacakları konuşacağını ifade ederek; “muhtemelen 6 yıl sonra da bu öngörülerimizin gerçekleşip gerçekleşmediğini konuşuyor olacağız” dedi.

“Yapay zekâ ve makine öğrenmesi, robotik süreçler otomasyonu, sınır bilişim, quantum bilgisayarları, sanal ve artırılmış gerçeklik (metaverse), blockchain, eşyanın interneti, siber güvenlik, insan-bilgisayar birleşmesi,-teknolojik tekillik ve singularity” başlıklarının yer aldığı sunumda konuşan Doç. Dr. Vehbi Aytekin Sanalan, “Yapay zekâ bir tür hesaplamadır. Bizim zihnimizle yapıyor olduğumuz, düşündüğümüz bazı işlerin makineler, bilgisayarlar tarafından yapılması işidir. Bernard Marr, yapay zekânın medeniyete etkisi, ateş ve elektrikten çok daha büyük olacak diyor. Yapay zekâ daha büyük bir fark getirecek; meslekler dönüşecek, birçok meslek artık yapay zekâ tarafından icra edilebilir hale gelecek. Bugün günlük hayatta kullandığımız birçok şey, pek çok işlev aslında yapay zekâ tarafından yürütülüyor zaten. Mesela google’da bir şey aradığınızda, ertesi gün bir yeri açtığınızda onun reklamını görüyorsunuz. Aradığınız şeyin benzerlerini, hatta aslında aradığınız şeyin benzeri de değil, ihtiyacınız olan şeyin reklamını da görüyorsunuz. Çünkü sizin internette bıraktığınız izleri yorumlayan programlar, sizin neye ihtiyacınız olabileceğini bizlerden daha iyi biliyor. Söylediğimizi anlama, sorduğumuza cevap verme işi de yapay zekâyla çıktı. Çünkü dil modellemeleri artık inanılmaz bir hızla gelişiyor. GPT3 bir yapay zekâ motoru. Açıkçası GPT2’den sonra GPT3’ün çok önemli bir sıçrama olacağını söylemişlerdi, ben hemen üye oldum. Bekledim. Sonra bana aşağı yukarı 3.5 ay sonra deneme fırsatı verdiler. Orada birkaç deneme yaptım. Mesela bir çeviri motoru versiyonu var, onunla yazılı olarak sohbet ediyorsunuz. Ben ona Türkçe öğrettim. 15 dakika sonunda sohbet ederken bana merhaba, nasılsın diyebiliyordu. Başta Türkçe’yi hiç bilmiyordu. Çok hızlı öğreniyor. Bunu dil modellemeleri sayesinde yapıyor” diyerek yapay zekânın varabileceği uç noktalara dikkat çekti.

Doç. Dr. Sanalan, yapay zekânın her alanda olduğu gibi konuşma dili ve çeviri için de kullanıldığını belirterek, “Bunu dil modellemeleri sayesinde yapıyor. NLP’yi (Naturel Language Processing) kullanıyor. Yani kelimelerin birbirinden sonra ya da birbirinden ne kadar uzakta kullanıldığıyla ilgili verileri yorumlayarak cümleyi algılıyor ya da söylüyor. Bu şekilde yapay zekâ sayesinde dil modelleri müthiş derecede ilerledi. Google çevirideki hızlı değişimi son beş yıl süre içerisinde fark etmişsinizdir. Şu an gayet iyi çeviri yapıyor. Özellikle belli şeyleri, belli çevirilerde dilden dile çevirirken, karşıdaki dilin kültürüne göre orada ne denildiğiyle ilgili çeviri yaparsınız. Google da artık öyle yapıyor. Tabii bunlar yapay zekâya dayalı verilerin incelenmesi, analiz edilmesiyle ortaya çıkıyor. Bilin bakalım o veriyi kim oraya koyuyor? Biz, hepimiz, tüm dünya insanları… Bir şeyi ararken, kelimeleri yazarken, internette bir şeyi post ederken aslında biz yapay zekâya öğretiyoruz. Onun yaptığı da sadece bizi takip etmek. Ama bu konuda çok iyi olduğunu söylemeliyiz” dedi. Sanalan, bilgisayarının Linux sunucusuna yapay zekâ tarafından siber güvenlikle ilgili ilk emalin 2011 yılında geldiğini, gelişen bugünkü teknolojide kötü niyetli bilgisayar kullanıcılarının nerede olduğu, korsanların ne zaman saldıracakları gibi durumların ise artık yapay zekâ tarafından tahmin edilebildiğini söyledi. Büyük veri merkezlerinin, bankaların yapay zekâ uygulamaları tarafından korunduğunu; 1997’de active works, 2000’li yılların ortasında second life ile etkileşimli sanal dünyalar varken, günümüzde Facebook ve Microsoft’un desteklediği metaverse işlemlerinin de yapay zekâ tarafından yapıldığını da dikkat çekti. Sanalan, yapay zekâ teknolojisinin ilerleme hızı ve düzeyini anlatırken, GPT3’ü şiirle besleyerek; test şiirleriyle şiir yazmayı öğretebildiğimizi belirterek, “Rabbie Burns veya Mevlâna’ya ait birkaç dize verildiğinde o tarzda yeni dizeler üretebiliyor. Yapay zekâ, verdiğimiz verileri iyi bir şekilde kullanarak bizleri daha iyi taklit ediyor” dedi. “Yapay zekâ, bizlerin facebook, whatsapp, instagram, twitter gibi uygulamaları kullanırken oluşturduğumuz verileri izleyerek izlediğimiz videoyu, onu geçinceye kadarki bekleme süremizi işliyor. Daha sonra bu programları açtığımızda ilgilendiğimiz konuyla ilgili video ve reklâmları ekranımıza getiriyor. İnsansız araçların legal hale geldiği günümüzde 2024 yılı sonunda trafikte olacaklar. Tesla, Ford, Generals Motors, Apple gibi firmalar insansız araçları yapay zekâ kullanarak yaptılar. İnsansız Sadece hava araçları değil, kara araçları, aynı zamanda otobüsler, büyük konteynerleri taşıyan yük gemileri de yapılıyor. Sanıyorum haziran ya da temmuzda ilk insansız, kaptansız konteyner taşıyan gemi İngiltere’den Bostan’a gidecek. Bu işleri yapan Kreatif Yapay Zekâ diye bir program var. Yok artık, dediğimiz şeyleri insandan kaynaklanmayan ama kendi hesaplamalarıyla ortaya çıkardığı yaratıcı bir ürün… Yapay zekâyla artık resim, müzik besteleri yapılıyor. Şimdiye kadar bu süpermiş diyebileceğimiz bir örnek olmasa bile bu da yolda…” dedi.

Robotik Süreçler otomasyonu ile işi sadece veri girişi, lineer doğrusal veri analizi olan kişiler; bilanço raporları, yıllık bilançolar, muhasebe işlemleri, nüfusla işlemleri, veri girişi-verilerin kontrolü için artık insan kullanılmadığını belirten Doç. Dr. Vehbi Aytekin Sanalan, “Bu işleri yapan programlar var. Bu programlar sizin yerinize şirketinizin sayısal olarak her şeyini inceliyor, verilerin otomatik akışını sağlıyor. Kimsenin bir yerden veri girişi yapma zorunluluğu yok. Stokta, depoda barkodu okunan ürün gelecek senenin üretim planına aynı anda geçebiliyor. Böylece siz tedarik zincirinizi, neyi kime veya nereye nerede sattığınızı, deponuzun envanterini çıkarmadan otomatik olarak bu veri trafiği ile görüyorsunuz. Çok büyük şirketlerin kullandığı karar destek sistemleri sayesinde bütün işler robotik süreçlerle yürütülüyor. Büyük şirketler nereye, ne zaman yatırım yapacak, genişleyecek mi, daralacak mı, insan kaynaklarını arttıracak mı, azaltacak mı gibi karar süreçlerini bilgisayarlardaki bu programlar sayesinde yapıyorlar” dedi.

Sunucuları farklı ülkelerin şehirlerinde olabilen Google Drive veya One Drive gibi sınır bilişim sayesinde bizim bilgisayarımız ile bu sunucular arasına ikisine bağlı daha izole bir bulut yerleştirerek veri ulaşımı konusunda hızlı bir performans ve daha çok veri depolama imkânı sağlanabildiğini; sunuculardan biri çökse bile hiçbir dosyaya erişimin kaybolmadığını söyleyen Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vehbi Aytekin Sanalan, Quantum bilgisayarlarla ilgili olarak şunları söyledi: “Normal bilgisayarları biliyorsunuz 0 ve 1 ile çalışıyor: 0.5, 0.57 gibi.  Ne kadar devre varsa o kadar bilgi var. Normal bilgisayar bit’lerden oluşuyor. Her bir devreye biz bit diyoruz. Quantum bilgisayarlar qbit’le çalışıyor. Her bir devre aslında, uyarılmış düzeydeki bir parçacık, elektron mesela. Quantum bilgisayarların İlk yaptığı şey şifreleme. Yani RSA’nın ve diğer dijital şifreleme algoritmalarından çok daha güçlü bir şifreleme oluşturuyor. Bu şey gibi, mesela o “bit”in değerinin 0 ile 1 arasında herhangi bir yerde olabileceğini önceden tahmin edemediğimiz için şifrenin anahtarını da tahmin edemiyoruz. Sadece anahtar kimdeyse o biliyor.”

Günümüzde araçlarımızda, cep telefonlarımız ve tabletlerimizde arttırılmış gerçeklik, sanal gerçeklik, karışık gerçeklik, genişletilmiş gerçeklik gibi kavramların yer aldığını vurgulayan Doç. Dr. Sanalan, “Bunlar gerçek kavramlar. Arttırılmış gerçeklik te bir görüntü var, yani gerçek bir görüntü, ama arada bir cihaz var, mesela bir gözlük gibi, bu görüntünün üzerine dijital simgeler yerleştiriyor. Yol tarif ediyor. Google haritalarda, fotoğraflarda ilerleyebiliyorsunuz. Sanal gerçeklik de gerçek görüntü yok. Her şey sanal… Çünkü zaten sanal bir görüntü gözlüğüyle bakılıyor” dedi.

Dijital paralar ve hesaplarla ilgili de konuşan Sanalan, “Blockchain; Blockchain bitcoin size ait bir sayıdır. Aslında biraz daha karmaşık sayı diyelim. O sayı size ait bir blockchain’de duruyor. Cüzdan gibi. Ama bu öyle bir cüzdan ki bu cüzdandan diyelim yüz bin kişide daha aynısı var. Ama siz o bitcoini cüzdana koyduğunuz anda bütün cüzdanlarda sizin bitcoininizin o cüzdanda olduğunun kaydı oluyor. Dünyada bitcoin alan, bitcoin veren herkesin cüzdanda kaydı var ve bu kayıt herkeste. Cripto paranın her yerde, herkeste kaydının olması durumu… Çünkü size şunu garanti ediyor. Bu senin. Biri sorduğu zamanda bu onun diye garanti ediyor, ama sizin kim olduğunuzun bilinmemesi garantisi de var. Böyle bir garanti var, bu matematiksel bir garanti, ahlaki bir garanti değil. Bu dijital imzayı da getiriyor. Dijital imza da benzer bir şekilde çalışıyor. Şifre yazılarak imzalanıyor. Bu şu demek; bu dosya burada kim olduğu bilinen ve o olduğu da garanti edilmiş biri tarafından değiştirilemez hale getirilmiştir. Dijital imza aslında bu demektir. Dolayısıyla bunun bir değer karşılığı var. Bu bir garantörlüktür. Tıpkı cripto paradaki,  Nft’de ki gibi… Blockchain de noter gibi onaylıyor. Bizim bildiğimiz dünyada devlet onaylıyor; devlet benim vatandaş olduğumu, evli olduğumu, askerliğimi yaptığımı onaylıyor. Benim gezegen üzerindeki tanımımın en önemli kısmını devlet yapıyor. Bu işi artık blockchain de yapıyor. Blockchain benim ne kadar param olduğunu, hangi belgeleri yaptığımı, hangi orijinal dijital izleri oluşturduğumu hesaplıyor ve onaylıyor. Bu daha da gelişecek belli ki. Yani blockchain bir anlamda devletin onay mekanizmasını ele alıyor. Bunun icat edeni var ama sahibi herkes” dedi.

Eşyanın internetinin yakında günlük hayatımıza girmeye başlayacağını söyleyen Sanalan, “Bize hayatı kolaylaştırıyormuş gibi gösterilen birçok şey, aslında bizden bir şey götürüyor. Çünkü kapitalizmde bir ilke vardır; eğer bir şey bedava ise satılan sizsinizdir. Eşyanın internetine dönersek, bu her şeyi işte, sandalyenin, masanın, projeksiyonun, çöp kutusunun, televizyonun, buzdolabının, fırının, kahve makinasının, internete bağlı olması durumudur. Gündelik kullandığımız cihazların birçoğu internete bağlı şekilde çalışacak. Ama bunlar artık 5G ile bağlı olacak. 5G aslında eşyanın internetinin donanım kısmını değiştiriyor, teknolojisini değiştiriyor. Malum buzdolabı her evde bir ihtiyaçtır. Üç beş yıl sonra şöyle diyeceğiz. Artık internete bağlı buzdolabı bir ihtiyaçtır. Bu ortamın sağlanması için önce iletişim kanallarının olması lazım. Yol olmadan araba satamazsınız.

Son yıllarda oldukça gündemde olan ve üzerinde deneyler yapılan bir konu da Singularity dediğimiz, insanların biyolojik olmayan bir zekâyla, aynı organizma haline gelmesi. Yani bilgisayar ve insanın tek bir organizma içinde, tek vücut içerisinde olması durumudur. Eğer böyle bir şey olursa tabi kesinlikle endişelenebiliriz. Ya benim beynimi de hack’lerlerse. Çünkü o mümkün olacak. Buna bilim insanları insan 2.0 diyor. Yani insanın 2. versiyonu… Bunu ilk olarak Elon Mask yaptı. Elon Mask’ın yapmaya çalıştığı şey aslında şu android telefonlarınız içindeki işlemciyi, diğer parçalarıyla beraber, implant halinde beynimize takmak. Ben de bu sistemi kendime taktırmak için sıramı bekliyorum. Şu an bilgisayarlarımız hangi sinyali ne tür frekansla nasıl verdiğimizde ne olacağını keşfedecek kadar güçlü değil. Ama bunun gelmesi çok uzun değil. Yapılan şey aslında şu an cep telefonlarımızı kullandığımız gibi, tek fark cihazı sadece dokunmadan kullanmayı sağlayacak olması. Bir bilgisayarı vücudumuza yerleştiriyor ve o bilgisayarla zihinsel olarak iletişim kuruyoruz. İnsan 2.0 dedikleri canlı bu. Ray Kurzweil bu işin 2050’ler civarında olabileceğini söylüyor. 2050’ler civarında bir grup insan süper insanlar olacak; onların implantı olacak ve internete bağlı olacaklar. Bir şeyi öğrenmek için diyelim google’ı bulmak, internet bulmak zorunda değil, çünkü sürekli bağlı olacak. Hesaplama yapmak için mesela bilgisayara bir şey girmek zorunda değil, hesap makinasına dokunmak zorunda değil. Yüzlerce dil biliyor ve hepsinin alfabesini okuyabiliyor olacak.

Beyinde internete bağlanmak suistimali de beraberinde getirebilir. İnternete bağlanan hiçbir şey yüzde yüz güvenli değildir. Hacklenebilirsiniz. Ya da toplu olarak hacklenilebilinir. Süper insan bildiğimiz insan gibi değil, çünkü normal insandan dijital fonksiyonlarla kat kat fazlası olacak.  Bir beyin implantı yerleştirdiğiniz zaman beyin implantlarının da kendi aralarında paylaştığı bir ağ, bir sinerji olacak. O zaman sanki insanlık, toplumlar ayrışacakmış gibi olabilir: Süper insanlar, taş devrinde yaşayanlar gibi. Böyle olacakmış gibi duruyor.

Yapay zekâ şu an insanın bazı fonksiyonlarını taklit edemiyor. Yani mesela bir yapay zekâ diyelim ki bir insanın bir insanı sevdiği gibi sevemiyor, ya da nefret ettiği gibi nefret edemiyor ama bir insanın seviyor olup olmadığını yüz ifadesinden çok iyi tahmin ediyor. Eğer bir yüz ifadesi oluşturma şekli varsa nefret eden bir insanın yüz ifadesini de taklit ediyor. Ama gerçekte böyle bir görüntü var mı, bunlar matematiksel değil tabi ki” dedi.

Dünyada oluşturulan toplam bilginin ikiye katlanma süresi yakın zamana kadar 4 ay iken, şu an iki hafta civarında olduğunu belirten Sanalan,  genetikteki ilerlemeleri yapay zekânın çözebildiğini; protein sentezi ile ilgili çalışmaların bilgisayarlar güçlendikten sonra başladığını belirterek, yapay zekâ ve teknolojik, dijital dönüşümlerin siyasi, hukuki vs. problemlerin çözümüne ilişkin üretimler yapılabileceğini de ifade etti…

Birlik Vakfı Erzincan Şubesi’nde konuşan EBYÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vehbi Aytekin Sanalan; teknolojinin bu halde olmasının sebebinin yapay zekâ ve insanlarda bu işin felsefesinin olmamasından kaynaklandığını söyledi. “Bugünkü medeniyet içerisinde insan üç yaşındaki bir çocuk gibi, ama elinde son model bir makinalı tüfek var. İnsan bugünkü teknolojiyi kaldırabilecek sosyal bilince, vicdana, ahlâka, etik değerlere bence sahip değil. Bizim bu teknolojiyi sadece yapabiliyor olmamız bunun gerekçesi olamaz. Bize felsefi bir çerçeve lazım… Biz artık ahlaki değerlerimizi neyin nasıl geliştirileceği konusunda etkili olmaktan uzaklaştık. 1600’lü yılların ahlaki yapısıyla 2022’nin teknolojisini kullanıyoruz. Tehlikeli bir durum bu… Bilgi şu an paradan daha değerli. Büyük veri çok değerli… O yüzden kullandığımız bir sürü bedava uygulama var. Bu veri havuzuna bizlerde veri oluşturuyoruz. Bizim elimizdeki teknoloji ortalama olarak dünya insanlarının ahlâki düzeyinden, vicdani seviyesinden çok büyük. Olması gerekenden çok yüksek bir teknolojiye sahibiz. Eğer gelecekteki teknoloji yapay zekâya dayanacaksa ki öyle görünüyor, yapay zekânın her halükârda insanların oluşturduğu veriye ihtiyacı var. Yani insanlara ihtiyacı var. Bu biraz Matrix’deki durum gibi” dedi.

 

reklam

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.