Erzincan Üzümlü İlçe Müftüsü İsmail Yılmaz Camiler ve pandemi sürecinde salgının etkileri hakkında sohbet konuşmasında bulundu. Yılmaz konuşmasında; “Omuz omuza vereceğimiz günler yakındır.” ifadelerini kullandı.
Erzincan Üzümlü İlçe Müftüsü İsmail Yılmaz Camiler ve pandemi sürecinde salgının etkileri hakkında sohbet konuşmasında bulundu. Yılmaz konuşmasında;
“Mescit ve cami bizim ana mekânlarımız, ana merkezlerimizdir. Mescit, sırf Allah’a tevazu için secde yapılan yer anlamından anlamına gelmektedir. Cami ise daha kapsamlı, Müslümanları gerek Cuma gerek Bayram gerekse beş vakitte gelmeden bir araya getiren mekânlar anlamındadır. İslam’da cami ve mescidin büyük bir önemi haizdir. Allah’ın evi kabul edilir. İslam’ın alametlerinden sayılmıştır. Bir yerde bulunan bir cami o beldenin o bölgenin Müslüman memleketi olduğuna işaret eder. Bu yüzden Peygamber Efendimiz Mekke’den Medine’ye hicretlerinde Medine’ye yakın Kuba köyünde Kuba mescidini 15 gün orada ikamet ettiği Kuba mescidini inşa etti. Medine’ye teşriflerinde de Mescid-i Nebevi’yi inşa ettiler.
Mescitler, İslam’ın sembolüdür. Müslümanların birlik ve beraberliklerini göstergesidir. Onların bir bölgedeki varlık ve hâkimiyetlerinin işaretidir. Oraya adeta mührünü, damgasını vurmuş. Bu belde bu bölge Müslümanlara aittir diye kıyamete kadar da bu aidiyet devam edecek. Cami ve mescitler sadece Allah için secde edilen mekânlardır. Yalnızca ona dua edilen ibadet edilen özel mekânlardır. Mescitler Allah’ındır. O halde Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın. Çünkü buralar Allah’ın evleri, Beytullah mesabesindedir. Bakara suresinde Hz. İbrahim ile Hz. İsmail hakkında Kâbe’yi inşadan sonra şöyle buyuruyor; ‘İbrahim ve İsmail’e biz talimat verdik.’ diyor Cenab-ı Hak. Talimatta; ‘Beytimi, evimi temiz tutmaları talimatı verdim.’ diyor. Cenab-ı Hak ‘Beyti’ diyor. O yüzden Kâbe Beytullahtır. Allah’ın evidir. Camilerde Beytullah’ın birer şubeleri olması hasebiyle onlar da Allah’ın evleri mesabesindedir. Bunu Peygamber Efendimizin Hadis-i Şerifinden de öğreniyoruz. Efendimiz buyuruyor ki; ‘Kim evinde güzelce temizlenir, abdestini alır, Allah’ın evlerinden bir eve yürür ise, adımlarını o yönde atarsa…’ Niye bunu yapıyor? ‘Allah’ın farzlarından bir farzı eda etmek için, yerine getirmek için ubudiyetini, kulluğunu, secdesini, şükrünü ifa etmek için kim Allah’ın mescitlerinden bir mescide yürür ise onların adımları birisi günahını siler, diğeri de derecesini artırır.’ Her bir adım günahını sildiği gibi diğer adım ise onu derece olarak yükseltiyor.
Allah’ın katında en makbul mekânların yine mescitler olduğunu Peygamber Efendimiz müjdeliyor. ‘Şehirlerin Allah’a en sevimli, en sevgili mekânları mescitlerdir.’ buyuruyor. Mescitler, camiler bizim imanın sembolleridir. İmanın karargâhıdır. Zira Cenab-ı Hak ‘Allah’ın mescitlerini ancak şu kimseler imar eder. İmar iki surette olur. Bir fiziki anlamda imar etmek; Bunu gerçekleştirenler içinde büyük müjdeler vardır. Bir de manevi olarak oraya cemaat olmak, oradan beslenmek hayatımıza oradan ışıklar, mesajlar yansıtmak. Bu da mescitlerin manevi mimarı anlamındadır. Gerçekten de mescitleri İmar edenler kimlerdir? Allah’a iman eden ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtını veren, Allah’tan başkasından korkmayanlar ancak mescitleri imar eder. Oralara hayat verir.’ buyuruyor.
İşte doğru yola ermiş olanlarda bunlardır. Doğru yolda hidayeti olanlarda işte bunlardır. Bu müjdelere layık olanlardan Cenab-ı Hak bizleri eylesin. Peygamber Efendimiz de buyuruyor ki; ‘Bir kimsenin mescitlere gidip geldiğini, alışkanlık edindiğini gidip gelmeyi alışkanlık haline getirdiğini görürseniz; onun imanına şahitlik edin.’ buyuruyor. Demek ki bunlar imanın karargâhıdır. Biz hayat kaynağını oradan besleniriz. Oradan hayatımıza ışıklar yansıtır. Doğru yolu, hidayeti buluruz. Medine’de Selamaoğulları uzak bir mekândalar. Medine’nin kenar mahallelerinde Mescid-i Nebevi’ye uzak bir mahallede oturuyorlar. Mescidi Nebevi’nin etrafında ev arıyorlar. Oralara gelip yerleşecekler. Mescide yakın olalım. Allah resulüne yakın olalım diye mescidin yanına taşınmak istediklerinde şu ayet nazil oluyor; Yasin suresinde; ‘Şüphesiz ki ölüleri dirilten biziz.’ buyuruyor Cenab-ı Hak. ‘Onların gelecek için yaptıkları şeyleri yazarız.’ Yani önden takdim etmiş oldukları, önden ahirete göndermiş oldukları yatırımları yazarız, kaydederiz ve onların bıraktıkları izi de biz yazıyoruz.’ Bu ayet gelince Peygamber Efendimiz ‘Ey Selamaoğulları yerinizde kalın. Evlerinizde kalın ki adımlarınız yazılsın.’ buyuruyor. Demek ki mescide bir evin uzak olması kul için, Müslüman için avantajdır. Çünkü mescide her gidiş gelişte bıraktığı izler, attığı adımlar yazılacaktır.
Yine Peygamber Efendimiz müjdeliyor; ‘Namaz için mescide giden bir müminin her gidiş gelişi için Cenabı Hakk’ın ona cennette bir konak hazırlayacaktır.’ Onun için cennette bir Konak hazırlayacak. Yine Efendimizin beyanıyla ‘Allah’ın hataları yok edecek, silecek ve manevi dereceleri yükseltmeye vesile kıldığı amelleri size öğreteyim mi?’ diye sorduğunda Sahabe-i Kiram efendilerimiz; ‘Evet Ya Resulallah, buyur’ dediklerinde Efendimiz buyurdu ki; ’Zahmetli, zor ve meşakkatli zamanlarda tam ve güzelce abdest almak. Abdesti mükemmel yapmak. Eksiksiz, adabına uygun bir şekild,e zor ve meşakkatli sıkıntılı zamanlarda, zahmet zamanlarında böyle güzelce bir abdest almak. Mescitlere sık gidip gelmek, (Yani sürekli abdesti bu böyle güzelce aldıktan sonra bu yolda çokça yürümek), mescitlere giden adımları artırmak ve bir de bir namazdan sonra diğer namazı gözetmek. bir namazdan sonra diğer namazını hevesle iştiyakla beklemek. İşte ribat budur.’ buyuruyor. Ribat şu anlama geliyor: Nefsi hapsetmek demektir. Onun için cihat için bu yola koyulan, nefsini kendisini cihada vermek suretiyle Allah yolunu hapse edenlere Murâbıtun denilmiştir. Bunlar metül sena edilmiş, işte böylece abdestini tam alıp namazlarını mescitte kılan ve birini kılınca diğer namazın gelmesini dört gözle bekleyen, hasretle bekleyen diğer ezanın okunmasını. Bu da kendini ruhen, kalben Allah yoluna bağlandığından Peygamber Efendimiz müjdeliyor; ‘İşte asıl Murabiye bunlar, asıl müjdelenenler bunlardır.
Peygamber Efendimiz yine bir müjde daha veriyor; ‘Yarın hiçbir gölgenin olmadığı günde, Allah’ın arşının gölgesinde gölgelenecek yedi sınıf Bahtiyar insandan birisi de var kalbi mescitlere asılı Müslüman demektir.’ Yani namazını eda etti. Camiden çıkarken kalbini camide bıraktı. Niye? Bir sonraki vakitte yine gelecek. Kalbi orada asılı olan, beş vakit namazı cemaatle devam bahtiyar insan yarın hiçbir gölgenin olmadığı o dehşetli günde Allah’ın arşının gölgesi altında gölgelenecektir. Cenab-ı Hak bizleri de bu müjdeye nail eylesin.
Yine Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; ‘Namazı beklemek için mescitte bulunanların bir süre içinde adeta namazdaymış gibi sevap kazanacaklardır.’ Müjdeliyor. Bir başka müjde daha. ‘Müslüman bir kimse mescitleri namaz ve zikir için kendine yer yurt edindiğinde; namaz için, zikir için, ilim için. Çünkü biz hayatımızın kaynağı oradan besleniyoruz. Yani mescitleri şöylede anlayabiliriz: Anayol üzerine konulmuş yakıt istasyonları gibidir. Bu dünya meşgalesi bizi kirletiyor. Bizim enerjimizi boşa harcıyor, tüketiyor. Biz boşalan enerjimizi, bu manevi gıdamızı mescitlere devam etmek suretiyle; beş vakit namazı, cemaatle eda etmek; ilminizi, irfanımızı, ahlakımızı, edebimizi, birlik ve beraberliğimizi ruhumuzu ve şuurumuzu oradan almak suretiyle biz o kaynaktan besleniyoruz. Dolayısıyla buna şiddetle ihtiyacımız var.
Peygamber Efendimiz, paylaştığımız birkaç hadis ve daha nicelerini de bu müjdeyi vermekte. Yeter ki biz buna sadık kalalım. Sabit kalalım. Çünkü camiler mihrabı ile birer muhabbettir. Kürsüsü ile birer mekteptir. Mimberi ile birer devlet gibidir. Bir ilim irfan yuvasıdır. İslam’ın alametifarikasıdır. Yani en büyük Cihat’ın yapıldığı meydanlarda yine mescitlerdir. Çünkü imamın kıble tarafında, cemaatine önder olduğu, imam olduğu; geçip namaz kıldırdığı o mekâna Kıble duvarındaki oyuk kısma Mihrap deniyor. Mihrap savaş yapılan yer demektir. Harp edilen yer demektir. Burada gerçek bir savaş yoktur. Düşmanla silahlı bir mücadele yok ama şeytanla ve nefsimizle görünmeyen düşmanlarla ciddi bir cihat ve mücadele var. Onun için imamlarımız, din gönüllüsü kardeşlerimiz adeta cübbesini zırhı gibi bürünüyor. Fesini, başındaki sarığını gibi bürünüyor. Ordu komutanı olarak ordunun önüne, cemaatin önüne ordu komutanı olarak geçiyor ve cemaatini sık bir şekilde, harbe hazır şekilde ‘Saflarınızı sık ve düzgün tutun.’ talimatını veriyor. Gerçi şu pandemi sürecinde saflarımız düzgün ama sıklık için bir şey diyemiyoruz. Çünkü Maske ve Mesafe önemli. Bu tedbirlere Elhamdülillah en iyi riayet edilen mekânlarda camilerimiz. Hala bize hayat kaynağı olarak bu camilerimizde biz kaybettiğimiz manevi enerjiyi alma imkânımız var ama pandemi süreci bu işi biraz sekteye uğrattı. Şu algı eğer Müslümanın kalbine yerleştiyse, bu yerleşme virüsten daha tehlikeli olacaktır. O da nedir? Yani camiye gitmesek de oluyormuş. Cemaate katılmasak ta evimizde kılsak da oluyormuş. Cumaya gitmesek de oluyormuş. Eğer bu intiba yerleştirilirse bu bir yıldır dünyayı kasıp kavuran virüsten daha tehlikeli olacaktır.
Elbette Cenabı Hakk’ın imtihan olarak gönderdiği bu virüs elbette dünyamızı terk edecek bir gün ama bıraktığı bu tahribat kalıcı olursa bu virüsten daha tehlikeli olacaktır. Onun için sakın ha virüs var diye pandemi sürecinde tedbirlere riayet etmek suretiyle kıymetli kardeşlerimizden onu istirham ediyoruz. Mutlaka namazlarını cemaatle camide eda etsinler. Bu sevaptan bu faziletten mahrum olmasınlar. Tedbirleri son derece riayet etmek suretiyle, camilerimiz beş vakit açık, mümin gönülleri bekliyor. Yeter ki biz bu cihattan uzak kalmayalım. Yani ordu komutanı olarak İmam ne diyor; ‘ Ben bana uyana imamım.’ diyor. Orduyu tanzim ediyor, ondan sonra teftiş ediyor. Daha sonra dönüp tekbir almak suretiyle şeytana ve şeytanın açmış olduğu bütün kapılara, mücadele için, cihat için, savaşı başlatıyor. Bu savaş bitimsiz bir savaştır. Çünkü şeytan ve mensupları, aveneleri bizim ayağımızı kaldırmak için her an tetikte beklemekte ve Müslüman da bu tür tuzağa düşmemek için bu mücadelede tek başına kaybedebilir. Çünkü tek başına kılınan namaz tek kat iplik gibidir, çabuk kopabilir ama cemaatle kılınan namaz 27 kat iplik gibidir ki artık buna urgan diyoruz. Koskoca bir gemiyi adeta rıhtıma demirliyor, onun selamette kalmasını temin ediyor. Onun için cemaatle kılınan namazlara şeytanın müdahalesi çok etkili olamayacaktır.
O açıdan Müslümanlar Ayet-i Kerime’de işaret ettiği gibi; ‘Şüphesiz ki Allah, kendi yolunda adeta kenetlenmiş bir duvar gibi çarpışanları sever.’ buyuruyor. Namaz bize bu imkânı sağlıyor. Kenetlenmiş bir duvar pandemi öncesinde vardı. Şu anda çok kenetlenme imkânı yok ama o duyguyla inşallah kenetleneceğimiz günler adeta omuz omuza vereceğimiz günler yakındır. Cenabı Hakk’ın lütfuyla inayetiyle ihsan edecektir. Yeter ki biz o şuurla ve o ruhla camileri cemaatle namazlarımızı eda etmek için çaba ve gayret gösterelim. Allah onun yolunu kolaylaştıracaktır.
Bu mücadeleyle, camiden aldığımız bu ruh ve terbiyeyle camiden ayrıldığımızda kıldığımız eda ettiğimiz bu namaz bizi dışarıda da muhafaza edecektir. Dışarıda da tesirini gösterecektir ve kaybedenlerden olmayacağız. Onun için bir söz var. Deniyor ki; ‘Camide ayakkabılarınızın kaybolması küçük musibettir. Büyük musibet ise ayakkabılarınızın camide hiç görülmemesidir.’ Bir adam Gazali’ye diyor ki; ‘Namaz kılmayanın hükmü nedir?’ Gazali’nin cevabı manidar. Buyuruyor ki; ‘Hükmü onu alıp beraberinde camiye götürmendir. Yargıç olmadan önce davetçi olmandır. Öyleyse gençlerimizi, çoluk çocuğumuzu camiye getirelim. Eğer günah işlemeden yorulduysak Allah’ın camileri Beytullah denilen ‘Beytim’ dediği Cenabı Hakk’ın evim dediği mekânlar açıktır. Allah’ın rahmetinin kapıları hala açıktır. Sayısız namazı kaçırmış olsak bile, hiç olmazsa bir sonraki namazı kaçırmayalım. Cenab-ı Hak bizleri hastalıkta, sağlıkta, gençlikte, yaşlılıkta, iyi günde, kötü günde namazsız bırakmasın. Bizleri vatansız Camisiz, namazsız, ezansız camilerimizi cemaatsiz bırakmasın. Cenab-ı Hak bizi ve ailemizi nefsinizi imanlı ve namazlı eylesin. Allah’ın rahmeti, bereketi ve selamı, sıhhati ve afiyeti hepinizin, hepimizin üzerine olsun.” ifadelerine yer verdi.