Erzincan İl Müftüsü Burhan Çakır Hicri yeni yılı ve Muharrem ayı münasebetiyle bir mesaj yayımladı. Müftü Çakır “Gönüllerimizde birbirimize yer açalım.” Dedi. İl Müftüsü Çakır mesajında şu ifadelere yer verdi:
“Rahmân ve Rahîm (olan) Allâh’ın Adıyla.
09 Ağustos 2021 Pazartesi günü itibariyle 1 Muharrem 1443 Hicrî yeni yılımıza girmiş bulunmaktayız. Sevgili Peygamberimizin, Mekke’den Medine’ye hicretini esas alan bu takvim başlangıcı, aynı zamanda Müslümanların Hicrî yeni yılı olarak tarihe geçmiştir.
Yüce Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de bildirdiği üzere “Allah katında ayların sayısı on ikidir.” (Tevbe, 9/36) Bu aylardan biri de içinde bulunduğumuz Muharrem ayıdır. Muharrem ayı, Rabbimizin rahmetine mazhar olmuş müstesna bir zaman dilimidir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) “Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç Allah’ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur” (Müslim, Sıyâm, 202) buyurarak bu ayın manevi bereketine işaret etmiştir.
Muharrem ayının tarihimizde ve kültürümüzde de ayrı bir yeri vardır. Muharrem ayı, âşûrâ ayıdır. Âşûrâ, birlik ve beraberliğimizin, paylaşma ve dayanışmamızın simgesidir. Aşure aşındaki farklı nimetlerin kaynaşarak ortak bir tada dönüşmesi gibi, milletimiz de asırlardır birlikte yaşama ahlakının gereği olarak sevinci ve kederi, nimeti ve külfeti, muhabbeti ve meşakkati paylaşmıştır.
Muharrem ayı aynı zamanda hepimizin ortak acısı, tarihimizin yürek yarası olan Kerbelâ olayının yaşandığı aydır. Hz. Hüseyin Efendimiz ve çoğu Ehl-i Beytten olmak üzere, beraberindeki yetmişten fazla Müslüman, Kerbelâ’da şehadet şerbeti içmiştir. Kerbelâ, çetin bir imtihanın ve derin bir hüznün adıdır. Kerbelâ, Sevgili Peygamberimizin aile efradından asırlara miras kalan ağır bir derstir. Bugün Kerbelâ denince bağrı yanan, Hz. Hüseyin anılınca “Ah!” çeken her Müslüman, Kerbelâ üzerine düşünmeli, onu doğru anlamalı ve ondan ibretler çıkarmalıdır.
Kerbelâ’yı anlamak için Hz. Hüseyin’i tanımak lazımdır. Hz. Hüseyin, dedesi olan Hâtemü’l-Enbiyâ Muhammed Mustafa’nın (s.a.s) yolunda yürüyen şerefli bir mümindir. Hz. Hüseyin, haksızlığın ve zulmün karşısında duran; hakkın, adaletin, vefanın, sadakatin ve erdemin yoluna baş koyan haysiyetli bir Müslümandır.
Hz. Hüseyin’i sevmek, onun, uğruna can verdiği değerleri sahiplenmeyi gerektirir. Zira o, tüm nesiller ve çağlar için onurlu bir hayatın ve asil bir duruşun muhteşem örneğidir. Hz. Hüseyin’in imanını ve ahlakını kuşanmak, aynı zamanda onun yiğit ve fedakâr şahsiyetini gençlerimize aktarmak bizim görevimizdir.
Muharrem ayının bize en büyük mesajı birliğimize ve dirliğimize sahip çıkmak, kardeşliğimizden asla ödün vermemektir. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bizi şöyle uyarır: “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.” (Âl-i İmrân, 3/105) Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) ise bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur: “Birbirinize nefret ve düşmanlık beslemeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun.”( Buhâri Edeb, 57)
Bugün de yeni Kerbelâ’lar yaşamamak için, aynı imanı, acıyı, özlemi taşıyan kalplerimizi birleştirelim. Gönüllerimizde birbirimize yer açalım, hayatlarımızı muhabbetle buluşturalım. Ortak acılarımıza ve çözüm bekleyen sorunlarımıza ferasetle, basiretle, sorumluluk ve duyarlılıkla yaklaşalım. Bizi biz yapan mukaddes değerlerimiz etrafında kenetlenelim. Hz. Hüseyin’in asaletini ve güzel ahlakını kendimize şiar edinelim.
Bu vesileyle şehitlerin serçeşmesi Hz. Hüseyin Efendimiz başta olmak üzere Kerbelâ’dan bugüne kadar, hakikat, hürriyet, izzet ve mukaddesat uğruna canını feda eden bütün şehitlerimizi, rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyorum.
Yine kültürümüzde ve asr-ı saadetten bize gelen bilinçle Hicret; “kişinin herhangi bir şeyden bedenen, lisânen ve kalben ayrılıp uzaklaşması” demektir. Ancak, kelime daha çok “bir yerin terk edilerek, başka bir yere göç edilmesi” anlamında kullanılır. Terim olarak, özelde Hz. Peygamber (sav) ve Mekke’li Müslümanların Medîne’ye göçünü ifade eder. Medîne’ye göç eden Müslümanlara muhâcir, Rasûl-i Ekrem’e ve muhâcir Müslümanlara yardım eden, onlara evlerini açıp bağırlarına basan Medîne’li Müslümanlara da Ensâr unvanı verilmiştir.
Hicret, İslâm tarihinin en önemli hadisesidir. Müslümanlar, müşrik ve kâfirlerin zulmünden kurtulmuş, İslam dini ise geniş kitlelere yayılma imkânı bulmuştur. Hicretten 17 yıl sonra, Hz. Ali’nin teklifiyle, Hz. Ömer zamanında Hz. Peygamberin hicret ettiği yılın 1 Muharrem’i olan 16 Temmuz 622 tarihi; “Hicrî-Kamerî Takvim” için, “Takvim Başlangıcı” olarak kabul edilmiştir.
Müslümanlar için bir milat olan hicret; Allah’a ve O’nun Kutlu Elçisi Rahmet Peygamberine gönülden bağlılığın bir ifadesi; hakka, hakikate, ilme, irfana ve medeniyete yapılan yolculuktur.
Hicret, Allah rızası için; anadan, babadan, evlattan, yardan, diyardan, maldan, mülkten hatta candan vazgeçmenin ibretli ve meşakkatli bir öyküsü; Yüce dinimizin rahmet yüklü mesajlarını bütün insanlığa ulaştırmak için çıkılan kutlu yolculuğun adıdır.
Hicret, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma, dostluk ve kardeşliğin ifadesidir. Kardeşine kucak açarak onunla evini, iş yerini, yiyeceğini ve varlığını paylaşmanın; kardeşini himaye etme ve sahiplenmenin adıdır.
Hicret, asla maddi zorluklar ve zorlamalar karşısında bir kaçış değil; aksine İslâm’ı öğrenmek, öğretmek, yaşamak ve yaşatmak için yeni imkân ve zemin arayışıdır.
Aslında hicret, bir anlamda medeniyete hicrettir. Rasûlullâh (s.a.v.)’in 23 yıllık nübüvvet hayatındaki örnekliğinde bunu görmek mümkündür. O (s.a.v.), medeniyet anlayışını, medeniyet devletini, medeniyet idaresini şehirlerde ve insanların gönüllerinde yerleştirmek için çalıştı bir ömür.
Bugün bizim için de bir hicret söz konusudur. Fakat bu hicret sadece göç edecek yer ve yurt aramak değil; her durumda daha iyinin, daha güzelin peşinde koşmak, İslâm’ı daha bir samimiyet içinde yaşamaya çalışmaktır. Hicret işte bu yolculuğun adıdır. Hepimiz Rabbimize hicret etmekteyiz. Geçici olan bu dünyadan, ebedi olan gerçek âleme doğru göç etmekteyiz. Buradaki hicret, Sevgili Peygamberimizin bir hadislerinde buyurduğu gibi, Allah’ın yasaklarını terk etmektir.
“Kendilerine zulmedildikten sonra, Allah yolunda hicret edenleri dünyada iyi bir şekilde yerleştireceğiz. Elbette ahiretteki ecirleri ise daha büyüktür. Keşke bilmiş olsalardı.”(Nahl, 41)
Allah Resûlü’nün (s.a.v): “Müslüman, Müslümanların, elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir. Muhacir de Allah’ın yasakladığı, haram kıldığı şeylerden uzak duran kimsedir” buyurmaktadır.
Hadis-i Şerifinin yüklediği anlama göre öncelikle hicret, ferdin ruh plânında gerçekleşmelidir. Bütün bu hatırlatmalar ve tarihimizden almamız gereken dersler ve ibretleri bir kez daha hatırlatmakla beraber, bütün İslâm âleminin yeni hicri yılını tebrik ediyor; hicrî 1443 senesinin şehrimiz, ülkemiz, İslâm dünyası ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. Rabbimiz, bu mübârek mevsimi vesîle kılarak, İslâm ümmetinin acılarını dindirsin, zulmün ve sömürünün, akan Müslüman ve mazlum kanlarının yolunu kapatsın. Birlik ve beraberliğimizi kuvvetlendirerek dâim kılsın. Bizlere bir daha yeni Kerbelâlar yaşatmasın. Bizleri ve dünya insanlığını içerisine düştüğü virüs belasından korusun ve kurtarsın.”