Her yıl Şubat ayının ikinci haftası Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri tutulan Hızır Orucu bu yıl 13-14-15 Şubat 2024 tarihleri arasında tutulacak. 3 gün tutulan Orucun Perşembe akşamı oruç açıldıktan sonra evlerde cemler tutulacak, dualar edilecek.
Her yıl Şubat ayının ikinci haftası Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri tutulan Hızır Orucu bu yıl 13-14-15 Şubat 2024 tarihleri arasında tutulacak. 3 gün tutulan Orucun Perşembe akşamı oruç açıldıktan sonra evlerde cemler tutulacak, dualar edilecek. Yaşadığımız bu coğrafyada tüm dara düşenlerin, ezilenlerin, karda tipiye tutulanların, denizde boğulmak üzere olanların, işkence görenlerin, hastaların, fakir ve yoksulların “Yetiş İmdadıma Ya Hızır” diye zikrettikleri ve ölümsüz bir kurtarıcı olarak bilinen “Hızır Peygamber” Alevi inancında kimi zaman bir melek kimi zamanda bir koruyucudur. Bu kutsal ayda oruçlar tutulur, cemler bağlanır, kurbanlar tığlanır. Ayrıca zorlu kış günlerinin geride kalması nedeniyle lokmalar dağıtılır, ziyaretler yapılır, türbelerde iyi dileklerde bulunulur. Pirler talipleriyle buluşur, cem erkânları kurulur. Oruçlar Anadolu’da yörelere göre değişiklikler gösterebilir. Kimi yerlerde 7 gün tutulan oruç kimi yerlerde ise 4 haftaya yayılır. Bu bazen coğrafi şartlar ve pirlerin bir araya gelmesi durumuyla da bağlantılıdır.
Hızır inancı nebi olan Hz. Ali ile özdeşleşmiştir. Hızır inancının izlerinin Nuh Tufanında, Tevrat’ta, Kur’an’da, Hz. Ali’nin kabrinin bulunduğu Necef’te, Hz. Hüseyin’in şehit olduğu Kerbala’da bulunduğu inancı kabul edilir. Yakın tarihten bugünlere gelen süreçte ise Orta Asya’da Ahmet Yesevi’de, Anadolu’da Hacı Bektaş Veli, Abdal Musa, Şah Kulu, Seyyit Battal Gazi, Hamza Baba, Pir Sultan Abdal ve Dersim’deki Düzgün Baba’da bulunduğu ve yaşatıldığı bilinmektedir.
Türkiye’deki Aleviler tarafından cemlerde seslendirilen beyitlerde, Hızır’ın bir başka adının da Behrûz olarak dile getirildiği görülmektedir. Yine aynı beyitlerde adı Behrûz olan Hızır’ın Süryanice konuştuğu vurgulanmaktadır. Tanrı tarafından insanlara yardım etmek için görevlendirilmiştir. Kudüs’te oturduğuna inanılan Hızır, istediği anda istediği yerde görülebilir.
Kur’ân-ı Kerim’de ki “el-Kehf” (Mağara) sûresi, Kur’an-ı Kerim’in 83. sûresidir. Tamamı 110 ayetten oluşan el-Keyf’in 28. ayeti dışındakilerinin (28. ayeti Medine’de) tamamına yakını Mekke’de nazil olmuştur. Bu sûreyi diğerlerinden ayıran özellik üç önemli olayı içermesidir. Anlatılan her üç olay da tasavvuf çevrelerinde geniş yankı bulmuş ve konularla ilgili olarak çeşitli yorumlara neden olmuştur.
El-Kehf sûresinde anlatılan üç olay şöyle geçmektedir; Ashab-ı Keyf adıyla tanınan kişilerin başından geçenler (9.-26. ayetler). Asıl konumuzla ilgili olarak Hz. Musa ile Hızır’ın buluşmasını konu edinen (60.-82. ayetler). Zü’l-Karneyn ve Ye’cuc Me’cuc olayıdır. (83.-98. ayetler)
İşte bu üç önemli ve ilgi uyandıran konular nedeniyledir ki, el-Keyf sûresi, Müslümanlar arasında Yasin sûresinden sonra en çok okunan sûre olmuştur.
İslam tarihi ile ilgili olarak özellikle de Hallac-ı Mansur (857 yılında Tur’da doğmuştur. “Enel Hak” yani “Ben Tanrıyım” dediği için uzun yıllar hapis yattıktan sonra 922 yılında verilen fetva ile önce kolları ve ayak bilekleri, ardından kafası kesilerek derisi yüzülen Hallac-ı Mansur, Bağdat’ta idam edilerek halka teşhir edilir. Üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanınan ve 1962 yılında ölen, dünyaca ünlü Fransız araştırmacı Louis Massignon, Hallac-ı Mansur ile ilgili ilk kitabını 1914 yılında yayınlar. Massignon, uzun yıllar emek verdiği çalışmasını “Hallac´ın Tutkusu – Mistik islam Şehidi” adı altında 2000 sayfalık eserinde toplamıştır. Yine Buhari’nin Ubey bin Ka’b’dan aktardığı bir hadiste Peygamber şöyle demiştir; “Hz. Musa’ya, insanların en bilgini kimdir diye soruldu? O da, benim karşılığını verdi. Tanrı, Allah bilir demediği için Musa’ya vahyedip şöyle azarladı: Denizlerin birleştiği yerde bir kulum vardır ki o senden bilgilidir.” Yorumcular bu kulun Hızır olduğu görüşündeler.
İslam tarihi ile oldukça içli dışlı olan Massignon, Kur’an-ı Kerim’de yer alan bu üç olayın çok önemli olduğunun da altını çizmektedir. Massignon’a göre, bu üç olay, İslam dininin en önemli ipucunu vermektedir. Buna göre, birinci olayda, bütün kalpleriyle kendilerini Allah’ın iradesine teslim eden iman sahiplerinin üstünlüğü; ikinci olayda, Hz. Musa’nın karşısına çıkarılan manevi kılavuz durumundaki bilge, dervişin (Hızır’ın) esrarengiz kişiliğidir. Üçüncü olayda ise, buna rağmen, insanın kendini buna karşı koymaya çalışmaktan alıkoyamamasıdır.
Yer güçlüğü yüzünden El-Kehf sûresinin 60-80. ayetlerini aktaramıyoruz. Burada Hz. Musa ile ona kılavuzluk eden esrarengiz (Hızır) şâhsiyet arasında geçtiği belirtilen olay ve konuşmalar, zahir ve bâtın bilginlerince çokça yorumlanıp değerlendirilmiş. Hz. Musa, zahirî bilginin; Hızır ise bâtıni bilginin sahibi olarak nitelendirilmiş. Sonunda gerçeği bilenin Hz. Musa değil, Hızır olduğu ortaya çıkmış.
Ne var ki, Hz. Musa ile gezip dolaşan, deyim yerindeyse ona akıl veren Hızır, kimi zaman peygamberlik mertebesine yükselmiş, kimi zaman da Hz. Ali’nin kendisi olarak kabul görmüş ve nesilden nesile yaşatılarak günümüze kadar gelebilmiştir.