Türkiye Yazarlar Birliği Erzincan Şubesinin haftalık programları devam ediyor. Bu haftanın konuğu Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan TAŞKESEN oldu.
Türkiye Yazarlar Birliği Erzincan Şubesinin haftalık programları devam ediyor. Bu haftanın konuğu Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan TAŞKESEN oldu. Türkiye Yazarlar Birliği Erzincan Şubesi Kültür evinde konuşan Prof. Dr. Orhan TAŞKESEN; “Sanatın ilk çağlarda taklitle başladığını, bu taklitlerle insanların ava yaklaştığını koku, görüntü ve hareketlerin taklitleri ile sanatın doğduğu biliniyor. Kabilelerdeki insanlar kendilerine göre ifade ve değişik açıklama metotları buldu. Yağmurun, yıldırımın şimşeğin temsili, oluşumu resmedildi. Bunlarla insanları etkilediler. Mağara resimlerinde gördüklerimiz bunlardan ibarettir.” dedi.
Prof. Dr. Orhan TAŞKESEN konuşmasının devamında; “Bazı sanatçılara göre sanat diye bir şey yoktur. Sadece sanatçı vardır. Vincent Van Gogh hayatta iken tek resmini satamamış, ölümünün ardından her bir resmi milyonlarca liraya satılmıştır. Eski çağlarda sanat, bazen toplum için, bazen kendisi için bazen kilise için bazen de güzelliği arayışı için kullanılmıştır. Picasso ‘Resimlerde ne arıyorsunuz. Bülbülün sesi de size bir şey anlatmaz ama size güzel gelir. Onun için resimde de güzellik, estetik esastır, diyerek resmi tarif etmiştir.
M.Ö. 456 yılında Olimpos Dağı’nda inşâ edilen Zeus Tapınağı için Fidias tarafından yapılan ve tanrı Zeus’u oturur hâlde betimleyen devasa bir heykeldi. Fidias’ın M.Ö. 438 ile 430 yılları arasında yaptığı tahmin edilen 13 metre yüksekliğindeki görkemli eseri “Dünyanın Yedi Harikası” arasındadır. Puta tapıcılığın yasaklandığını, 13 metre yükseklikteki Zeus heykelinin ziyaret edilmesinin engellendiği, ikonların yok edildiği dönemde İslam dünyası bilim ve sanatta batıyı geride bırakarak öne geçti.
Leonardo Vinci yasak olmasına rağmen cesetleri parçalayarak insanın iç organlarının resimlerini yaptı. Bu sebeple ölüm cezasına çarptırıldı. Başka bir krala sığınması ile de hayatta kalmayı başardı. Vaktiyle Hollanda da av hayvanlarını avlamak yasaklanmış, bu yasak sebebiyle de sanatçıların av hayvanlarını resmetmeye başlaması moda haline gelmişti. Sadece soyluların haftanın belli günlerinde avlanmasına izin verilirken av hayvanlarının resminin yaptırılması bir prestij meselesi haline gelmiş. Halk kendisinin de soylulardan olduğunu belirtmek için vurulmuş av hayvanlarının resimlerini yaptırmıştı.
Ardından soylular kendilerinin ve ailelerinin resimlerini yaptırmaya başlamış ve portre ressamlığı öne çıkmaya başlamıştı. 1839 yılında fotoğraf makinesinin icadıyla da sanat kendisine ayrı bir yol bulmuş. Ekspresyonizm ya da resmin ilk izlenimi olan renk avcılığı öne çıkmış. Ardından Kübizm, yani her şeyin küre, koni ve silindirden oluştuğu resim anlayışı ortaya çıkmış ve resimleri etkilemiştir. Son yıllarda yapay zekânın ortaya çıkışı ile birlikte resim kendisine yeni bir yol bularak ilerleyişini sürdürecektir.” İfadelerine yer verdi.
Program sonrasında Türkiye Yazarlar Birliği Şube Başkanı Halil İbrahim ÖZDEMİR ve Prof. Dr. Mehmet BEKDEMİR tarafından Prof. Dr. Orhan TAŞKESEN’e bir teşekkür belgesi ve kitap hediye etti.