DOLAR 32,2725 % 0.04
EURO 34,6941 % -0.12
GRAM ALTIN 2.405,17 % 0,20
ÇEYREK A. 3.932,45 % 0,20
BITCOIN 62.638,00 -1.175
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava
Google News

1939 ERZİNCAN DEPREMİNİ ANMA PROGRAMI VE ‘YERELDE AFET İLETİŞİM PANELİ’ PROGRAMI DÜZENLENDİ

Son Güncelleme :

27 Aralık 2023 - 15:52

/ 111 views kez okundu.
reklam
1939 ERZİNCAN DEPREMİNİ ANMA PROGRAMI VE ‘YERELDE AFET İLETİŞİM PANELİ’ PROGRAMI DÜZENLENDİ
reklam

1939 Erzincan Depremi’nde kaybettiğimiz vatandaşları anmak ve 1939 yılından günümüze kadar Türkiye’nin afet yönetimi ve iletişiminde kat ettiği yolu kamuoyuna aktarmak, Afet anlarında kamuoyu –ulusal ve yerel medya- devlet iletişim ve koordinasyonunun geliştirilmesine katkı sağlamak ve Afet iletişiminde yerel medyanın önemini anlatmak amacıyla 1939 Erzincan Depremini Anma Programı ve ‘Yerelde Afet İletişim Paneli’ programı düzenlendi.

1939 Erzincan Depremi’nde kaybettiğimiz vatandaşları anmak ve 1939 yılından günümüze kadar Türkiye’nin afet yönetimi ve iletişiminde kat ettiği yolu kamuoyuna aktarmak, Afet anlarında kamuoyu –ulusal ve yerel medya- devlet iletişim ve koordinasyonunun geliştirilmesine katkı sağlamak ve Afet iletişiminde yerel medyanın önemini anlatmak amacıyla 1939 Erzincan Depremini Anma Programı ve ‘Yerelde Afet İletişim Paneli’ programı düzenlendi. Erzincan Valiliği ile İletişim Başkanlığı Erzincan İl Müdürlüğü organizasyonuyla Erzincan İl Müftülüğü toplantı salonunda düzenlenen programa Erzincan Valisi Doç. Dr. Hamza AYDOĞDU, İl Jandarma Komutanı Jandarma Kıdemli Albay Veysel YANIK, Erzincan İl Emniyet Müdürü Kenan KURT, EBYÜ Rektörü Prof. Dr. Akın LEVENT, Erzincan Belediye Başkanı Bekir AKSUN, 1939 Depremi Erzincan ve Bölgeye Etkisi Kitabı Yazarı Doç. Dr. Erdem YAVUZ, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Erzincan Bölge Müdürü Vekili Metehan AKKAYA, EBYÜ Deprem Teknolojileri Enstitüsü Öğretim Üyesi Enstitü Müdürü Prof. Dr. Şevket ÖZDEN, Vali Yardımcıları, kamu ve sivil toplum kurum kuruluşları temsilcileri katıldı.

Saygı Duruşu ve İstiklal Marşının okunmasıyla başlayan program video klip eşliğinde 100. Yıl Marşının dinletilmesi ile devam etti. Ardından 1939 Erzincan depremini anlatan kısa film gösterimi yapıldı. İl Protokol konuşmaları kapsamında günün anlam ve önemine istinaden konuşan 1939 Depremi Erzincan ve Bölgeye Etkisi Kitabı Yazarı Doç. Dr. Erdem YAVUZ şu ifadelere yer verdi; “Büyük deprem kuşağı içerisinde bulunan Erzincan Ovası en şiddetli depremlere maruz kalmıştır. Erzincan’ın bu kuşak üzerinde bulunan diğer yerlere nazaran özel bir durumu vardır. Bu özel durum ülkemizi doğudan batıya keteden Kuzey Anadolu Fayına bağlı en genç ve geniş ölçülü tektonik hareketlerdir. Erzincan Ovası’ndaki çökmeler bitmemiştir ve devam edecektir. Sık sık meydana gelen depremler bunun en bariz delilidir.

Erzincan’da meydan gelen bu depremler yüzünden şehir ve çevresi zaman zaman yıkıntı haline gelmiş, tarihi eserlerin çoğu yok olmuş, bir kısmı ise harabe halini almıştır. X. yüzyıldan itibaren birçoğu şiddetli olmak üzere 36 kadar depremin meydana geldiği tespit edilmiştir. Farklı kaynaklarda tarihi süreç içerisinde Erzincan veya yakın çevresinde çok sayıda can ve mal kaybına neden olan depremlerin meydana geldiğine işaret edilmektedir. 967, 1045, 1168, 1287, 1422, 1576, 1666 depremleri can kaybının olduğu yazılı kayıtlara geçen en önemli doğal afetlerdendir. Tarihi belgeler ışığında Erzincan’ın son bin yılda 11 kez tümüyle yıkıldığı belirtilmektedir.

1135 yılında Erzincan’da yaşanan büyük deprem, başta Erzurum olmak üzere çevredeki illerde de etkili olmuştur. 1236’da Erzincan iki ayrı büyük deprem daha yaşamıştır. 1268’de Erzincan ve civarındaki bölgede meydana gelen depremde 15.000, 1457’de 32.0007 ve 1482’de de 15.000 kişi hayatını kaybetmiştir. 1584’de Erzincan ve Erzurum’da yaşanan büyük depremde Erzincan’ın tamamen yıkıldığı 15.000 insan kaybının yaşandığı belirtilmektedir.”

Ardından bir konuşma yapan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Erzincan Bölge Müdürü Vekili Metehan AKKAYA şu ifadelere yer verdi; “Bugün 1939 Erzincan Depremi’nin yıl dönümünde depremlerde hayatını kaybeden canlarımızı anmak ve yerelde afet iletişimi hakkında farkındalık oluşturmak masadıyla buradayız.  Konuşmama Erzincan hakkındaki ilk intibamdan bahsederek başlamak istiyorum. 2020 yılında İstanbul’dan Erzincan’a geldiğimde bu şehrin düzenli yapısı, şehir merkezinde 3 kattan yüksek binaların olmayışı başınızı kaldırdığınızda dört cephede şehri kuşatan dağların hepsini görebiliyor olmak beni büyülemişti. Bunun sebebinin deprem riski olduğunu düşündüğümde aynı fay hattında yer alan diğer şehirlerimizde bu düzende yatay yapılaşmanın neden olmadığını sorgulamıştım. Zira aynı kanunlar 81 il için de geçerliyken en iyi bu şehirde uygulanıyordu. Sonuç olarak bu durumun Erzincan’ın mazisindeki şiddetli depremlerin toplumda uyandırdığı afet bilincinden kaynaklandığına kanaat ettim. Her ne kadar halk dilinde bir musibet bin nasihattan evladır denilse de afetlere karşı dirençli olmayı musibetlerle öğrenmek acı veren, kapanmayacak yaralar açan bir öğrenme türüdür.

Kanunlar, imar planları gibi şehirciliği dizayn eden regülasyonların oluşturulmasında ve sürdürülebilirliğin korunmasında toplumsal talepler ve davranış kalıpları büyük rol oynar. Binalara kaçak katlar çıkmak, olması gerekenden yüksek katlı binalar yapabilmek için imar planlarını esnetmeye çalışmak, uygun olmayan zeminlerde inşaat yapmak gibi ihlalleri engellemekte kanunlardan daha güçlü olan bir şey varsa o da böyle binalarda oturmayı talep etmeyecek bilinçli bir toplumdur.  Yani, afete karşı dirençli bir şehir olmak için güçlü binalar, kati yasalardan daha önemli olan afet karşısında bilinçli ve dirençli bir topluma sahip olmaktır.

Ülkemizin deprem riski altındaki şehirlerinden biri olan Erzincan’ın afetler karşısında daha dirençli bir şehir olması noktasında bir farkındalık yaratmasını hedeflediğimiz panel programımızı kısaca özetleyerek sözlerimi tamamlamak isterim.

Afetlerin yıkıcılığı düşünüldüğünde, zararların asgariye indirilmesi ve afete karşı dirençli bir toplum inşa edilmesi için etkin bir iletişim stratejisi önem arz etmektedir. Bu sebeple afetlerde planlama, veri toplama, veri işleme, analiz, bilgi üretimi, bilginin dağıtılması, koordinasyon gibi pratikleri içeren çok yönlü bir iletişim stratejisi benimsenmelidir. Afet sürecinde meydana gelen korku ve endişe ortamında, doğru bilginin yayılması ve etkin iletişim büyük önem taşımaktadır. Afet esnasında ve sonrasında meydana gelen kaos ortamına müdahale edilmediği takdirde pek çok dezenformasyon, manipülasyon, kara propaganda ya da algı operasyonu ortaya çıkabilmektedir. Tüm bunları engellemek için afet öncesinde, esnasında ve sonrasında devlet-millet iletişiminin kesintisiz bir şekilde devamı elzemdir. “Afet Süreçlerinde Kurumsal İletişimin Önemi” adlı ilk oturumda bu konular tartışılacaktır.

Afet ve acil durumlarda bölgeyi ve hedef kitleyi tanıyan yerel medyanın etkinliği ve ulusal medyanın afete ilişkin haberleri tüm kamuoyuna ulaştırma işlevi etkin bir afet iletişiminin ayrılmaz parçalarıdır. Küreselleşmenin hız kazandığı günümüzde yerel medya ve ulusal medyanın koordinasyon içinde olması son derece önemlidir. Yerel ve ulusal medyanın doğru habere yer verme ve kamuoyu nezdinde herhangi bir karışıklığa ya da yanlış bilgilendirme yapmamaya dikkat etmeleri gerekmektedir.

Ulusal medyanın uluslararası medyaya ulaşma kolaylığı ile yerel medyanın olay yerinden gerçekçi veri akışının birleşimi etkin ve verimli bir haber akışı anlamına gelmektedir. Buradan hareketle afet süreçlerinde ulusal ve yerel medyanın Koordinasyonu konulu ikinci oturumumuzda alanında uzman panelistlerimizle konu derinlemesine ele alınacaktır.

Öte yandan, Afet zamanlarında sahada devlet kurumlarının en büyük destekçileri arasında sivil toplum kuruluşları yer almaktadır. Bu kuruluşlar, bölgesel temsilcilikleri, aldıkları bağışlar ve gönüllüleri vasıtasıyla afet bölgesindeki müdahale çalışmalarına katkı sağlamaktadır. Bu önemlerine binaen, Türkiye Afet Müdahale Planı’na göre afet ve acil durumlarda sunulacak hizmet alanlarında faaliyet göstermek isteyen sivil toplum kuruluşları ve gönüllüleri, yetkinlik ve yeterlilikleri konusunda sınıflandırılmakta ve akreditasyon almaktadır. “Afet İletişiminde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü” konulu son oturumumuzda, afet dönemlerinde önde gelen sivil toplum kuruluşların iletişim faaliyetleri mercek altına alınacaktır.

Bu vesile ile Erzincan depremlerinde ve ayrıca 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinde hayatını kaybeden vatandaşlarımız için Allah’tan rahmet diliyor, programımıza göstermiş olduğunuz ilgi ve alakadan ötürü şükranlarımı arz ediyorum.”

Ardından deprem konusunda Erzincan’da önemli çalışmalara imza atan EBYÜ Deprem Teknolojileri Enstitüsü Öğretim Üyesi Enstitü Müdürü Prof. Dr. Şevket ÖZDEN yaptığı konuşmasında şu ifadelere yer verdi; “Bugün burada üç kelime üzerinde konuşacağım. Bunlardan birincisi tehlike, ikincisi risk, üçüncüsü afet. Tehlike size esasında yaşantınızı yaşadığınız çevreyi, canınızı, malınızı, sevdiklerinize zarar verecek herhangi bir olguyu tamamlar. Onun için biz deprem tehlikesi haritası olarak tanımlıyoruz kullandığımız haritaları. Sadece depremden bahsetmek yersiz olur. Birçok doğal afeti de sayabiliriz. Depremin tehlikesini tanımlayanlar yer bilimciler ve inşaat mühendisleri sismoloji birimiyle ilgilenirken yağmurun tehlikesini tanımlayanlar meteorologlar ve ekoloji ile ilgili yer bilim adamları. Bu esasında bizim hayatımızın normal akışını değiştirecek bize zarar verecek sosyo ekonomik yapımızı etkileyecek olgunun tanımını oluşturuyor.

İkinci konuşmak istediğimiz risk. Esasında risk iki faktörde oluşuyor. Bunlardan bir tanesi depremin oluşma riski, yağmurun yağma riski, dolayısıyla o size yarar verecek hadisenin oluşma riskinin tanımlanması. Depremin önümüzdeki bir yılda, 5 yılda ya da 20 yılda oluşma riski bizim depremle karşılaşma ihtimalimizi yüzdesini gösteriyor.  Yağmurun yağma riski denizde olursa bize zarar vermiyor, ovada olursa çok zarar vermiyor ama bir vadide oluşursa bize zarar veren yüksek bir risk haline dönüşüyor. Risk ve afeti peş peşe incelediğimiz zaman bir olayı oluşma hali olayın bize zarar verme ihtimalini birlikte düşünmeliyiz. Deprem bu coğrafyanın en çok etkilendiği tehlike. Doğu Anadolu Fayının üzerindeyiz, Kuzeydoğu Anadolu Fayının üzerindeyiz. Son dönemlerde çok konuşulan fay yedisi fayı bunun etkisi de var. Dolayısıyla bu bölgede bir deprem oluşma riski var. Eğer oturduğumuz binalar depreme dayanıklı yapılmışsa ya da depremin olduğu esnada herhangi bir yanığının içinde değilsek bu risk bizim canımıza tehlike oluşturmuyor. Belki bu risk bizim sosyo ekonomik yapımıza bir tehdit oluşturuyor. Dolayısıyla şimdi iki tane riskimiz var. Bir o tehlikenin oluşma riski, ikincisi oluşan tehlikenin benim canıma, malıma, içinde yaşadığım toplumun sosyo ekonomik durumuna ne kadar zarar verdiği. Bu riskin afete dönüşmemesi önündeki en büyük etken toplumun kendisi. Kamunun yöneticileri okullar, hastaneler deprem veya afet sonrasında olası iç güvenlik tehditlerine karşı diğer kamu binalarının depremden hemen sonra aktif hale getirmek ve aktif tutmakta görevliler. Depremden oluşabilecek riskleri de toplum olarak biz arttırabiliyoruz. Ya da azaltabiliyoruz. Üç kat tasarlanmış bir binanın üzerine ilave bir kat daha yapıyorsak bunu birileri gözü kapalı iken yapıyorsa öyle bir durumda riski arttırmış oluyoruz. Burada iletişimin ve basının önemi çıkıyor ortaya. Biz afetin öncesinde de iletişimi çok sık tutmalıyız. Bu bilgileri halka yaymak zorundayız. Yapacağımız hataların riski arttırdığını afetin büyüklüğünü arttırdığını vatandaşımıza net bir şekilde anlatmamız gerekiyor. Doğru yapılaşma, doğru yerde, doğru kontrolle yapılaşma ve her şeyden öte yaptığımız yapıların olası bir depremde canımız için risk oluşturduğunu bilmeliyiz.”

Ardından Erzincan’ın deprem konusundaki hassasiyetini bilen ve bu konudaki her türlü çalışmaya destek veren Erzincan Belediye Başkanı Bekir AKSUN yaptığı konuşmasında şu ifadelere yer verdi; “Erzincan depremlerle anılan bir şehir olarak hafızalarda kaldı ama Erzincan aynı zamanda depremlerle birlikte yaşamasını öğrenen bir şehir olarak da tarihe geçecektir. 2020 yılında Belediyemizce hazırladığımız raporda %42’si 92 depreminden sonra yenilenmiş yapı stoku %58’i ise bir kısmı yenilenmeye muhtaç olan yapı stokundan ibaret olduğu ve bunların mutlaka yenilenebilmesi için Çevre Şehircilik Bakanlığımıza bildirdiğimiz raporumuzdan pilot bölge seçilmesi ve Erzincan’dan uzun vadeli kredi tanımlanarak yapıların yapı stokunun depreme dayanıklı hale getirilmesini arz etmiştik. O tarihten sonra Türkiye sellerle, ekonomik krizlerle, pandemi ile ve en sonda 6 Şubat depremiyle sarsıldı. Üst üste sıkıntılar neticesinde Erzincan bu konuda maalesef adım atamamış oldu. İnşallah %51 uygulaması ve yarısı bizden kampanyası İstanbul’da düzenlenen depreme dayanıklı binalar yapabilmek için kentsel dönüşümün destekleyen oluşum İnşallah Erzincan’da da şekilleneceğini ve Sayın Valimizin de bu konuda gerekli desteği ilgili bakanlıklardan alarak şehrimizin yenilenmesini sağlayacağımızdan hiç şüphemiz yoktur. Aslında Benden önceki tüm belediye başkanlarıma teşekkür etmek istiyorum. Gerçekten yapılaşmaya çok dikkat edilmiş bir deprem yönetmelikleri çıkan tüm deprem yönetmeliklerine uygun şekilde yapılması üzerinden hassasiyet gösterilmiş. Bu gösterilen hassasiyeti biz de devam ettirmeye çalışıyoruz.

Ama şunu unutmamak gerekir ki toplumdaki rant beklentisi ne yazık ki şehirlerin düzenini bozmak için ilgili makamları meşgul etmekten onun için de rant düşüncesiyle imar barışını bekleyen tüm hemşerilerimi de buradan uyarmak istiyorum, lütfen, o konulara hassasiyet gösterelim belediye gerekeni yapıyor, takibini yapıyor. Kaçak kat ve kaçak yerde, masasız sığınmalıklardan, kolon kesmek gibi bir takım sıkıntıların oluştuğu binaların mutlaka gözden geçirilmesi gerekiyor. Hasarlı binalar mutlaka yıkılmalı. Çünkü bütün Uzmanlar her defasında ifade ediyor. Erzincan deprem kuşağı üzerinde ve yakında da Yedisuyu tetikleyeceği bir deprem beklentisinde.  Onun içinde Sayın Valim sizlerin sayesinde İnşallah Erzincan depreme hazır hale getirmek için üniversitemizin de hazırlamış olduğu rapora istinaden yenilenmesi gereken kentsel dönüşümü yapımı sağlanması gereken tüm binaları inşallah en kısa zamanda yenilemiş olacağız.”

Daha sonra göreve geldiği günden itibaren Erzincan’ın tüm sorun ve ihtiyaçlarıyla yakından ilgilenen ve Erzincan’ın tüm yerel dinamiklerini harekete geçirerek Erzincan’ın sosyal, ekonomik ve her yönünden konularına itinayla eğilen Erzincan Valisi Doç. Dr. Hamza AYDOĞDU 1939 Erzincan depremine ilişkin bir konuşma yaptı. Vali AYDOĞDU konuşmasında şu ifadelere yer verdi; “Öncelikle 1939 depreminin 84. yılını yaşıyoruz. Depremde vefat eden bütün canlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Şimdi filmi izlerken gerçekten insanın içinin parçalanmaması mümkün değil. Belki ‘Hayatta hangi duyguyu tatmak istemezsiniz?’ diye bir soru sorulursa 6 Şubat depreminde İçişleri Bakanlığımızdan bize bir talimat geldi. ‘Elbistan Koordinatör Valisi olarak görevlendirdiniz.’ Biz Aksaray’dan arkadaşlarımızla yola çıktık. Şoför arabayı kullanıyor. Önde özel idare genel sekreteri, ben de arkada oturuyorum. Tam Elbistan’a gelecekken bir anda denizin dalgalandığı gibi arabanın dalgalandığını düşünün. Şoföre dedim ki; teker patladı bizi öldüreceksin. Çek kenara. Şoför ‘Araba benim kontrolümden çıktı.’ Dedi. ‘Ben bir şey yapmıyorum.’ Zar zor kenara çektiğimizde tekerleri kontrol ettiğimizde tekerlerde problem yok. Şu sahneyi gözlerimizle gördük; denizin dalgalandığı gibi yok böyle dalgalandı ve karşıdan bir araba kontrolünü kaybedip takla ata ata geliyor. Bir taraftan toz-duman, bir taraftan çığlıklar, o sahne içerisinde şehre girdiğimizde telefonlar çekmiyor. Elektrik bütün altyapı sistemi çökmüş. Çığlıklar, binalar yıkılmış. Peki, en kötü duygu: çaresizlik duygusu. Hiçbir şey işlemiyor artık. Ve insana ait her şey yok olmuş. Saat 13.24 6 Şubat.

Biz her şeyi kâğıt üzerinde dört dörtlük yapıyoruz. Ben burada geçen gün AFAD başkanımıza talimat verdim. Dedim ki; ilk deprem olduğu anda Erzincan’daki bütün vatandaşlarımız ne yapacağını bilecek. Peki, o çaresizlik içerisinde ilk şunu düşünüyorsunuz; Nereye Sığınacağız? Bir yere sığınmanız gerekiyor. O zaman birincisi deprem olduğu zaman bize farz olan Kriz Koordinasyon Merkezi neresi olacak? En az bunun 1. Alternatif, 2 Alternatif, 3. Alternatifini yapmamız lazım.

2.’si Çadırlar nerede bulunacak? Toplanma merkezleri neresi olacak? Mesela biz orada iken o kadar tahmin etmediğimiz şeyler oluyor ki, deprem oldu -27 derece. Yollar bir anda kapandı. İnsanlar evlerine giremiyor. Ne problemi var? Isınma problemi var. Ne yapmanız gerekiyor? O zaman depremde öncelikli hangi benzinlikler el konulacak. Ne yapmanız gerekiyor? O anda yanımızdaki ilk benzinliğe el koyduk. Şehir dışına gidenlere 30 litre, bir gün boyunca arabasını otomatik çalıştırıp arabada ısınacaklara 30 litre benzin verdik. Yoksa insanlar dışarıda. Kar yağdı. Yollar kapandı. Ne yapmamız gerekiyor? Gelen yardımların depolanması nerede olacak?

Bu depremlerde en önemlisi şu -gerçekten bizim çok işimizi gördü- okulların ve hastanelerin sağlam kalması. En önemlisi hastanedir. Çünkü çıkardığınız yaralı vatandaşları ilk gideceği yerler hastaneler. En önemlisi bizim hızlı bir şekilde profesyonel kurtarma ekiplerine ihtiyacımız var. Bakın altını çizerek söylüyorum: bu inanılmaz önemli ve bizler Erzincan depremine, -video izlerken- 6 Şubat depremi aklıma geldiğinde gerçekten bu devlet inanılmaz mesafe kat etmiş, Bugün en ufak bir sarsıntı da hızlı bir şekilde aksiyon alabiliyoruz. Arkadaşlar şunu söylemem gerekiyor; hakikaten kitap okumak ayrı bir şey, televizyonda görmek ayrı bir şey, ama bizzatihi eskilerin dediği gibi depremi yaşamak çok farklı bir şey. Gerçekten deprem bir mahşer günü. Bir Mahşer alanı. Herkesin kendi başının çaresine bakmak için mücadele ettiği bir an bu. Ama bu milletin en güzel tarafı şu; her felaket anında -Ben ona Çanakkale ruhu diyorum- bir anda o Çanakkale yolu ortaya çıkıyor. Gerçekten 11 İli etkileyen o depremde Türkiye’ye yardım oldu.

Bugün yerel dinamikler, iletişim, etkileşim üzerinde duruldu. Şimdi o bölgede biz çalışırken bizi çalışmak, soğukta kalmak 4 gün sonra çay içince ya bu çay ne kadar büyük bir nimetmiş. Tuvalete gitmek değil, tuvaleti gitmemenin ne kadar büyük nimet olduğunu orada görüyorsun. Çünkü tuvalet yok. Hiçbir sistem çalışmıyor ve sıvı tüketmek istemiyorsunuz. Tuvalete gitmemek için.

Peki, orada en çok size etkileyen ve üzen ne oluyor? Sosyal medyada ya da basında deprem bölgesindeki asılsız haberler. O kadar sizi kahrediyor ki. Birkaç örnek vermek istiyorum. Belki konuşmacılarımıza da yol gösterir. Bu memleketin çocukları, bir felaket olmuşsa gittiği yerlerde olaylarla ideolojik bakmaz ve ideoloji ayrımı yapmaz. Bunu nasıl yaparsınız? İnsan olan biri bunu yapabilir mi? Orada bir felaket var. Binaların altında insanlar kalmış, çığlıklar duyuluyor. Siz o insanlara ideolojik bakıyorsun. Asla böyle bir şey olmaz. Orada herkes, bütün kurumlar, bütün STK’lar canla başla bir canı daha da kurtarmanın mutluluğunu yaşamak için oradalar. Ama bazen haberler atıyorlar. Siz böyle inşaatın başındasınız. Elleriniz soğuk. Taşları kaldırmaya çalışıyorsunuz. Bir mesaj geliyor. Mesela ‘Erzincan’da şu kesim insanlar ihmal ediliyor.’ Yok böyle bir şey.

Ben bakanlığımıza da söyledim bu tip depremlerde şehirden çıkışları serbest bırakacaksanız, şehre girişleri kontrol altına alacaksınız. O şehre herkes girmemeli ve şehre girenler mutlaka kontrol altına alınmalı. Çünkü hemen provakatörler hemen peydahlanıyor. Onun için depreme çok ciddi anlamda hazırlıklı olmamız gerekiyor. Biz belediyemizle, rektörümüzle, sivil toplum örgütlerimizle konuştuk. Ben AFAD başkanımıza da talimat verdim. Gerekirse bir animasyon, çizgi film halinde Erzincan merkezde deprem olduğu anda Koordinasyon Merkezi neresi? Çadır kurulma alanları neresi? Toplanma alanları neresi? Konteyner şehirler nereye konacak? Gelen yardımlar nerede depolanacak? Kim ne görevi yapacak? Hepsini bizim ezbere bilmemiz gerekiyor. Biz madem depreminden kaçamıyoruz, coğrafya öyle bir coğrafya, o zaman depremle birlikte yaşamayı mutlak surette öğrenmemiz gerekiyor.

Altını çizeceğim bir şey daha. Şimdi bazen şehirde dolaşırken işte acılardan yorulmuş bir şehir. Doğru. Acı insana asalet katar. Ama acılar bizi oturmaya, tembelliğe, atalete sevk etmemeli. Bunu şiddet reddediyorum. Bunu asla kabul etmiyorum. Evet, acılar var. Evet deprem bölgesi. Bizim daha çok çalışmamız gerekiyor, daha çok üretmemiz gerekiyor, daha çok gayret etmemiz gerekiyor. Biz depremin arkasına sığınarak böyle atalet içerisinde, pişmanlık içerisinde oturacak bir şehir değiliz. Daha çok üreteceğiz, daha çok istihdam oluşturacağız ve daha ileriye daha güvenle bakacağız. Bunu üzerimizden kesinlikle atmamız gerekiyor. Biz bunu başarabilirsek deprem olacaktır, hasarlar, sıkıntılar yine olacaktır ama biz gene onlardan ders alarak önümüze bakmamız gerekiyor. Onun için bu çalıştayı arkadaşlarımızla birlikte çok önemsiyoruz. Depremlerin olmaması için elimizden gelen bütün gayreti göstermemiz lazım. Binalarımızı ona göre yapmamız lazım. Hakikaten Belediye Başkanımızın dediği gibi Erzincan’da bu konuda çok ciddi bir hassasiyet zaten oluşmuş. Bizim üzerimize düşen eksik olan taraflarımızı çok ciddi ve hızlı bir şekilde tamamlamak. Şimdi Şevket hocamızın bizden bir talebi oldu. İki gün önce AFAD Başkanımızla konuştum. Allah razı olsun. ‘Sayın Valim proje gelir gelmez biz size hemen paranızı göndereceğiz.’ Şevket hocam bize bir sunum yaptı. ERKEN UYARI SİSTEMİ. Yani şehrin değişik yerlerine 28 saniye önce depremin olduğunu bize gösteren bir sistem kurulması gerekiyor. Biz de AFAD Başkanımızla konuştuk. Projemiz hemen hazırlandığında o gelecek. Biz de şehrin değişik yerlerine bu sistemi kuracağız. 28 saniye sonra da haberimiz olacak. Depremle ilgili yapmamız gereken her şeyi mutlak suretle yapmamız gerekiyor. Bizim mutlaka bunu yapmamız gerekiyor. Niye Profesyonel Kurtarma Ekibi dedim. Çünkü onlar çok can kurtardılar. Mesela Elbistan’da 850 vatandaşımız vefat etti ama 2 bin vatandaşımız da kurtarıldı. Onun için biz burada 3. Ordu Komutanlığımız var, 59. Tugayımız var, belediyemiz var onlarla da görüştük. Bu profesyonel kurtarma ekiplerinin kurulması için de eğitimlerimize devam edeceğiz. Ben tekrar katılımınızdan dolayı çok teşekkür ediyorum.”

Ardından 1939 Erzincan Depremini Anma Programı ‘Yerelde Afet İletişim Paneli’ ile devam etti. 3 oturum şeklinde devam eden programın 1. Oturumu Afet Süreçlerinde Kurumsal İletişimin Önemi, 2. Oturumu Afet Süreçlerinde Ulusal ve Yerel Medyanın Koordinasyonu ve 3. Oturumu Afet İletişiminde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü şeklinde gerçekleşti.

reklam

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.