Tunceli’nin Nazımiye ilçesi sınırlarında bulunan Düzgün Baba ziyaret alanı yurt içi ve yurt dışından gelen ziyaretçilerle yoğunluk yaşıyor. Asıl ismi Şah Haydar olan ve Düzgün baba olarak adlandırılan zatın kabrinin bulunduğu alanda kurbanlar kesilerek ibadetler yapılıyor.
Tunceli’nin Nazımiye ilçesi sınırlarında bulunan Düzgün Baba ziyaret alanı yurt içi ve yurt dışından gelen ziyaretçilerle yoğunluk yaşıyor. Asıl ismi Şah Haydar olan ve Düzgün baba olarak adlandırılan zatın kabrinin bulunduğu alanda kurbanlar kesilerek ibadetler yapılıyor.
Düzgün Baba, bir ziyaret mekânı. Düzgün Baba Dağı olarak adlandırılan bir dağın tepesinde bulunuyor. Dağın her iki eteğinde birer Cemevi mevcut. Cemevlerinde kurban kesilerek ihtiyacı olanlara dağıtılıyor. Bu alanda çıplak ayakla çıkmanın daha kutsal olduğuna inanılıyor.
Hz. Ali evlatlarından 7. İmam Musa Kazım’ın neslinden büyük Türk mutasavvufu Hacı Bektaş-ı Veli, Xlll’ncü Yüzyıl’da (Anadolu Selçuklu Devleti döneminde) Horasan’dan ayrılıp, 1264 yılında Erzincan üzerinden Anadolu’ya geçerken, o zamanlarda Dersim bölgesine Aleviliği anlatmak için üç halife gönderir. Bunlardan biri asıl ismi Şah Haydar olan Düzgün babadır.
Efsaneye göre, Şah Haydar, Bostanlı köyü Zeve mezrası yakınlarındaki Zergovit Tepesi’nde yaptığı evinde, hayvanlarım otlatıp onlarla ilgilenmektedir. Yaz-kış hayvanları ile uğraşmaktadır. Özellikle kışın en çetin günlerinde bile hayvanlar besili olmaktadır. Bu durum babası Kureyş’in dikkatini çeker ve “Hele bir bakayım, kışın ortasında hayvanlara ne yediriyor?” diyerek, hayvanların bulunduğu yere gelir.
Bu sırada Şah Haydar, elindeki çubuğunu kuru meşe ağaçlarına dokundurmaktadır. Çubuğun değdiği her ağaç yeşermekte ve hayvanlar da bu taze yaprak ve sürgünleri yemektedir. Kureyş Baba, sessizce geri dönmek ister. Ancak, o sırada bir keçi aksırmaya başlar. Şah Haydar ise keçiye dönerek, “Ne oldu? Babam Derviş Kureyş’i mi gördün ki bu kadar hapşırırsın?” der ve arkasına baktığında, kendisine görünmeden gitmeye çalışan babasını görür. Babasına ismi (ve lakabı) ile hitap ettiği için çok utanır ve mahcubiyetinden dolayı Düzgün baba Dağı denilen tepeye çıkar.
Rivayet olunur ki, Şah Haydar, babasına ismen hitap ettiği için kaçtığı zaman, ayağında kışın karda giyilen hedik veya lekan varmış. Bu hediklerle Zergovit Tepesi’nden Düzgün baba Tepesi’ne kadar (takriben beş kilometre) üç adım atmış ve bastığı her yerde hedikler taşa iz bırakmış olup, bu izler hala durmaktadır. İki tanesi (40 gün süreyle) çile doldurmak için yaşamaya başladığı “Çele” ismi verilen mağaranın içindedir.
Burada yaşamaya başlayan Şah Haydar’ın bir iki gündür eve gelmemesinden şüphelenen annesi, durumu babasına bildirir. Kureyş Baba, müritlerinden bazılarını onu aramaya ve durumunu öğrenmeye gönderir. Müritler, onu 2100 metre yükseklikteki bu tepede bir mağarada bulurlar ve durumunun iyi olduğunu öğrendikten sonra tekrar Zeve’ye dönerler. Babasına “Durumu düzgündü, merak edilecek bir şey yok. Selam ve hürmet eder, ellerinizden öper.” derler. Bu “durumu düzgündü” sözü dilden dile dolaşır ve asıl adı Şah Haydar olan bu zata, artık bir süre sonra Düzgün Baba olarak bir isim atfedilir. O günden bu güne Düzgün Baba olarak söylenegelir.